14 Temmuz 2017 Cuma

Sarı

Görsel: http://www.aysetolgaiyiyasam.com
Gençliğimden bir şarkı aklımda, çok eskilerden... "Güneş bile yasak..." Düşünebiliyor musunuz? Sarı yok hayatınızda, hatta Sabahattin Ali'nin dediği gibi "Deniz gibidir gökyüzü" bile yok, mavi yok... Nasıl olur? Nasıl vazgeçer insan güneşten, denizden, gökyüzünden? Yüreğim burkuluyor düşününce, en iyisi düşünmemek... Ama düşünmeden de olmuyor ki, dilime dolandı işte şarkı... "içim sarı-sıcak..." Demek ki, güneş yoksa, sarı yine de olabiliyor... Deniz yoksa maviler eksilmeyebiliyor...

Demek ki bu bile seçim...

Kim bilir?

13 Temmuz 2017 Perşembe

Kusur

Kusurlarını saymayı bırak, boş ver onları, hepimiz küfemizle geliyoruz dünyaya... Takma fazla, hani yeniler diyorlar ya, "çok da şeetme bence". Sen güzelliklerini say, sev kendini... Yok ama, öyle kibirlice değil, farkında olarak, tatlı tatlı sev... "Oh, ne güzel laf giydirebiliyorum" diye sevme de, "şu benim çabuk öfkelenen, öfkelendikçe taşıp deviren mizacım, yeterince uzaktan bakınca sen bile güzelsin" diye sev...

Küçükken o saçları yanmış, tek gözü artık kapanmayan, hırkası sökülmüş, ama senin olan, seninle olan bebeğini nasıl seviyorsan öyle sev kendini... Yüreğinle sev, kelimelerinle değil... Hırpalama, ama bil hırpalanmış yerlerini... Örtme üstünü, ama kabuğunu da kaşıma...

Güzelliklerini de gör, kocaman yüreğini, yüreğindeki coşkuyu, yeni başlamanın sevincini, eskiden beri sürdürmenin güvenini, seni iyi hissettiren yerlerini de gör...

Kusurlar nedir ki, yaprağı eksilmiş bir papatya daha az mı güzel?

4 Temmuz 2017 Salı

Sessizlik

Görsel: http://www.fotokritik.com/2378465/sessizligin-sesi
"Sessizlik çok hoş, motor gürültüsünden uzak olmak" diye başlayacaktım bu yazıya aslında... Ama asıl seslerin o motor gürültüsünden uzaklaştığınızda duyulduğunu söylemek istiyorum... Asıl sesler, yani doğanın sesleri... Kuşların cıvıltıları mesela, rüzgarın yapraklarla dansının tatlı hışırtıları, dalgaların minik çakıl taşlarını okşayışı, o pıt pıt ayak sesleri sincabın ağaca tırmanışı olsa gerek... Bu devamlı mırıltılar ağustos böcekleri mi yoksa çekirgeler mi?

İşte tüm bunları es geçip sessizlik diyoruz ya buna, en tuhaf hallerinden biri insanoğlunun ya da insankızının...

Sessizlik nedir? Neden buna sessizlik diyorum? Çok basit, çünkü tüm bu seslerin içinde de olsam, kendi sesimi duyabiliyorum, beni, Bahar'ı...

Duyduklarım pek hoşuma gitmiyor başlarda... Biraz vır-vır, biraz dır-dır... Yine de dinliyorum onları... Ne diyor, ne istiyor, anlamaya çalışıyorum...

İlk başlarda hoşuna gitmiyor dinlenilmek... O nedenle harekete geçmeye zorluyor beni... "Hadi kalk, daha yemek yapacaksın.", "Çamaşır bitmiş midir? Asmak lazım, kalk, hadi git bak.", "Sonra boş zamanım yok diyorsun, işte sana fırsat, hadi biraz kitap oku, kalk, git al kitabını"...

İşte o zaman inat ediyorum, kalkmıyorum. "Burada kalıyorum" diyorum o vıdıvıdıcıya... "Beklesin biraz işler.", tam aradığım BOŞ vakit bu işte... "Anlat bakalım, daha ne var, ne yok? Memnun musun halinden? Uzun süredir konuşamadık."

Sonra çözülüveriyor, başlıyor anlatmaya, neler neler... 
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...