23 Haziran 2017 Cuma

Güneş

Güneşi sevdiğimi bilmezdim ben aslında... Hani derler ya "denizi görmeden yaşayamam" ya da "mutlaka yemyeşil olmalı benim yaşadığım yer"... Bazıları "İngiltere'de yaşayamam ben" der, sürekli yağmur yağdığı için... Bunların hepsi mitti benim için... Gerçekliğinden şüphe duyduğum, bir roman sayfasından okur gibi geçtiğim laflar...

Sonra bu sene, saatler ayarlanmadı yaz saatine... Her sabah, her sabah karanlığa kalktık aylarca... Çocuklar karanlıkta gittiler okullarına... Öğlene kadar neredeyse ışık yaktık işyerinde aydınlık olsun diye... Sabah güneşi görmeden yola çıktığımız için akşama kadar farkında olamadım günün...

Anladım ki, ben güneşi görmeden çok zorlanıyorum... Tamam "güneşi görmeden yaşayamam" gibi büyük laflar etmeyeceğim, yaşarım, yaşarım ama, Nazım'ın dediği gibi güneşle bir başka yaşarım...

Böyle işte, insan yaşamadan anlayamıyor yaşamak, kaliteli yaşamak için neye ihtiyaç duyduğunu... Ya hiç bilmeyecek ve razı olacak, ya da onu kaybetmemek için elinden geleni yapacak...

"Allah gördüğünden geri bırakmasın" ne güzel bir dua...

22 Haziran 2017 Perşembe

Böyle

Bir Tomurcuk - Bir Filiz Fotoğraf: İsmail Öz
Böyle böyle olacak işte... Bir adım, bir adım daha... Başlamadan ilerlemek mümkün değil... Alışmak, anlaşmak için adım atmak lazım... Minik minik...
Bir anda ne olmuş ki hayatta büyük patlama hariç, ki onun da olup olmadığı meçhul... Tamam, Orhan Veli "Her şey birden bire oldu" diyor, ama ben gözümle gördüğüme inanırım... Olmadı benim hayatımda hiçbir şey birden bire... Önce bir tohum vardı, ektim, suladım, sonra filizlendi... Korudum, kuşlara yem olmasın diye sakladım... Büyüdü sonra biraz daha... Kış geldi, durdu büyümesi, birkaç yaprağı sarardı hatta... Sonra düştü o yaprakları, bir dal kaldı kupkuru... Sonra kabardı o dalın uçları, su yürüdü dallara... Bahar yakın dedim içimden... ve bir sabah, bir baktım, patlamış o tomurcuk... Pespembe açıvermiş çiçeğini...

Eğer takip etmesini bilmiyorsan, eğer emek vermiyorsan, eğer dikkat etmiyorsan, belki senin için birden bire olabilir her şey...

Ama benim için adım adım, emek emek...

B/öyle...

14 Haziran 2017 Çarşamba

Saksı

Görsel: http://www.gulipeksanat.com
Özlemediniz mi siz de o köy evlerini... Hani pencerelerinin önünde sıra sıra saksılar, kiminin içinde mis gibi sakız sardunya, bir kısmında karanfiller, uzun vita tenekelerinde kimi, güller daha büyük olanlarda tabii ki...

Bazıları öyle paslanmaya bırakır da tenekeden saksılarını, bazıları rengarenk boyar yağlı boya ile. Bilir misiniz, o teneke saksılarda çiçeklendiği gibi çiçeklenmez plastik balkonlarda kedi tırnakları, petunyalar sarkmaz saksılardan... Sırrı yağda mıdır, tenekede mi bilinmez...

Bir de yumurta kabukları vardır illa ki... İncecik delinip içi akıtılmış, bir sopanın ucuna ters çevrilip takılmış, besin olsun diye mi süs olsun diye mi anlaşılmaz... Tepedeki kabuğun bitkiye ne faydası dokunur bilinmez...

O iki duvarın arasında bir masa, üstünde muşambadan bir örtü, eskimiş, yıpranmış köşeleri, her gün kaç defa silinmekten rengi kaçmış, ama tertemiz, üzerine düşen çiçek tozlarından gayrı... Uyarına geldiyse tepesinde bir de çınar gölgesi... Yoksa illa ki bir asma tutturulmuş, bak, birkaç üzüm salkımı belli olmaya başlamış bile... Toplasak mı bir avuç yaprak? Küçük bir tencere sarma sarsak... İyi gider bu mis kokulu açık havada...

13 Haziran 2017 Salı

Dal

Bahar dallarını sever misiniz? Hani sair zamanda sıradan bir bitkidir, fark bile etmezsiniz pek çok rengarenk çiçeğin arasında... Sonra kış geçer, bahar gelsin artık diye düşünmeye başlar insan... Soğuklardan, kapalı havadan tükenir, ağaçların dalları çırılçıplak, tek tük kalmış birkaç kasımpatı belki, başka çiçek yok, renk yok etrafta... Derken bir sabah bir bakarsınız, o alalade bitki bir bahar dalına dönüşmüş... Pespembe çiçeklenmiş... İşte, bahar gelmiş, ağaçların dallarına su yürümüş fark edersiniz bir anda... Leylaklar tomurcuklanmış... Fulyalar, sümbüller görmeye başlarsınız sokak satıcılarının sepetinde...

Yine de en önce bahar dallarını görürsünüz... "Bitti" diye göz kırpar size... "Nadas mevsimi bitti, dinlenme zamanı bitti, şimdi çiçek açma zamanı, tohum olmak güzeldi, ama artık filiz vermek zamanı..." ve bilirsiniz... meyve verme zamanı da gelecek...

12 Haziran 2017 Pazartesi

Şölen

Afiyet olsun, senin için kuruldu bu sofra... Tam bir şölen, hem göze hem damağa hitap etmek için düşünüldü her şey... Tabaklar rengarenk meyvelerle süslendi... Bak, mavi eksik kalmasın diye süsenler, ortancalar, hatta unutmabeni çiçekleri doldurdu vazoları... Yemyeşil salatalar, kıpkırmızı domatesler, sapsarı mısırlar... ya kokular, kokuları da unutmamalı... Mis gibi, daha kapıdan girdiğinde ağzını sulandırıyor insanın...

Ama neylersin, insan olmadı mı neylersin şöleni? Dostlar sofrası kurdun mu kalplere, her masa şölen, bilmez misin?

İşte o yüzden tüm dostların da toplandı bu gece... Paylaşmak için... Tüm o şölen, gözü ya da mideyi değil yüreği doyurmak için...

Hoş geldin...

7 Haziran 2017 Çarşamba

Kayıp

"Kayıp zamanın izinde" demiş ya Marcel Proust, titizlikle takip etmek lazım zamanımızı... Çünkü kaybetmek işten bile değil... Elimizden uçup gidiyor, incecik kum gibi... Zamanımız, en değerlimiz... Ahlar, vahlar ile, dünler, pişmanlıklar ile geçiyor... Keşkeler, temenniler ile, yarınlar, planlar ile geçiyor...

Her ne yapıyorsan yap, aşk ile yap diyorlar... Zamanın peşine de aşk ile düşmeli... Çünkü AŞK varsa AN var... Ancak aşk varsa farkında insan yaşadığının... İnanmazsanız şöyle bir bakın... TUTKU ile yaptığınız işlere bakın, bir çocuğun gözlerine bakın... Merak ile yeni bir işe sarıldığınız günlere bakın, heyecan ile araştırdığınız, keyifle tartıp biçtiğiniz zamanlara...

AŞK varsa, AN var, işte o zaman KAYIP zaman yok...

"Bitse de gitsek" diyorsan eğer, AŞK çoktan gitmiş... Zamanı da boşuna arama... kayıp gitti bile...

2 Haziran 2017 Cuma

Hoş geldin...

"Hoş geldin" deyince aklıma hep şiirler gelir... "Kesilmiş bir kol gibi omuz başımızda duruyordu boşluğun..." ya da "yüreğinle yüreğime hoş geldin..." der gibi...

"Hoş geldin" deyince aklıma hep çay gelir... Oysa ayıpmış bilir misiniz biri gelir gelmez çay teklif etmek... Hemen git demek gibi olurmuş, anneannem söylemişti... Ben hiç öyle düşünmemiştim... Çay vereyim de sohbet hemen başlasın isterdim, bir çay daha sonra, bir çay daha... Hoş geldin... Özledik, gözledik... Belki biraz olgunlaştık, ya da ustalaştık biraz... Ama bekledik, emin ol, her anı bilerek bekledik... Sayılı gün çabuk geçmedi işte dışardan göründüğü gibi olmadı... Bir kor gibi bekledik, alevini almak için sabırla içimizde taşıdık yangını...

Yokluğun cehennemin öbür adıydı, dışımızda güller açsa da... Özledik, gözledik... Geçen günleri fark etmedik belki, ama her geçen saniyeyi saydık...

Hoş geldin, ben bir çay demleyeyim...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...